Uzaktan Tembellik (Türk vs Amerikalı)

2016 yılından bu yana Amerika’da yaşıyorum. Türkiye’ye dair çok şeyi özledim. Bazen gözlerim kapalı uyumaya çalışırken bildiğim şehirlerin hatırladığım sokaklarında gezintiye çıkıyorum. Havası, suyu, ekmeği, dostu, ailesi… Çok şeyden mahrum yaşıyoruz uzakta. Avuntumuz ise inşa etmeye çalıştığımız hayallerimiz. Kendimiz ve gelecek nesillerimiz için daha iyi bir gelecek inşa etmeye çalışıyoruz. Bunu yaparken de ister istemez buranın insanlarıyla, kültürüyle, iş yapış biçimiyle evriliyoruz.

Batının iyi yanlarını alıp, kötü yanlarından korunmaya çalışıyoruz. Her ‘yer’ filmlerde gördüğünüz gibi ama her şey değil. Sokaklarında uçup kaçan kahramanlar yerine kaldırımlarda yatan evsiz insanlar var. Tertemiz sokakları var evet ama evlerinin içi köpek bağlasanız durmayacak kadar pis yaşıyorlar. Aile hayatları bitmiş durumda. Çocuk ebeveynini tanımıyor, ebeveyn çocuğunu. Kim kimin annesi, kimin babası kimin annesiyle belli değil.

Bu girizgahtan sonra bir uzun ama çekmek istiyorum izninizle.

Amaaaaaaa… Adamlar çalışıyor!

Kültürlerindeki bir şey midir, yoksa genlerinde mi vardır bilemiyorum. En zenginler bile çocuklarını küçük yaşlarda sağda solda çalışmaya gönderiyor. En az $100.000 değerinde son model Mercedes kullanarak pizza dükkanına gelen ve tezgahtar olarak çalışan 17 yaşında kız çocuğu da gördü bu gözler. Tatillerinde eğlencenin dibine vurup, çalışma vakitlerinde de karınca gibi çalışıyorlar. Çalışmada ciddiyetsizliği hoş görmüyorlar.

Peki biz? Kendimden biliyorum, tembellik damarlarımıza işlemiş. On dakika çalışıyorsak 50 dakika boş şeylere vakit harcamak için can atıyoruz. Kaytarmanın her türlüsü bizde maalesef, bu konuda seri seminerler verecek düzeyde birikime sahibiz. İşi üzerinden atma, sektirme, duvar pası… Hepsinin ustasıyız.

Şimdi bu virüs sebebiyle dünya başka bir yere gidiyor diyorlar. Dijital sektörde olanların uzun zamandır bildiği bir şeyi bir çok insan yeni yeni görmeye başladı aslında. Evet, uzaktan çalışması mümkün olan bütün insanlar uzaktan çalıştırılacak şekilde bir değişim yaşayacak kariyerlerinde. Peki biz Türkler olarak buna hazır mıyız?

Bir Amerikalı çalıştığı şirket batmasın diye emin olun evindeyken normalde çalıştığının iki katı çalışıyor. Hindistanlılar zaten uzaktan çalışmanın mucidi, bütün Amerika’nın bilişim işlerini adamlar Hindistan’dan yapıyor yıllardır. Filipinliler Amerikalılar kadar iyi İngilizce biliyorlar ve dünyanın içeriğini üretiyorlar. Ukrayna ve etrafındaki Balkan ülkeleri mobil yazılımlarda batının yazılım departmanı gibi çalışıyor ve dahası.

Biz Türkler olarak uzaktan çalışma trendini şimdiye kadar yakalayamadığımız gibi şu an adapte olmakta da zorlandığımız kesin.

Uzaktan çalışmada iki hatayı yapmamamız gerekiyor.

Birincisi şöyle ki;

Şirketlerin uzaktan insan çalıştırmalarının sebebi daha kaliteli hizmeti daha ucuza almaktır. Bunun yanında çalışan için yan haklar, tazminatlar, ofis giderleri, yemek vs. gibi ek giderlerden kurtulmaktır. Dolayısıyla hangi ülkeden olursa olsun Türkler olarak fiyatlama yaparken o ülkede bu hizmetin piyasası nedir diye bakıp ona göre fiyatlama yapmamak, kendi ülkenizde o hizmetin değeri neyse ona göre fiyatlama yapmak lazım ki rekabet şansı olsun.

İkincisi şudur ki;

Bir şirket bir çalışanı işe alıp ofisinde çalıştırdığında aldığı verimden daha düşüğüyle karşılaşmamalı. Çalıştığınız şirkete normalinden daha iyi düzeyde hizmet vermelisiniz ki işveren şirketin aklına onları oyaladığınız düşüncesi gelmesin. Sadece verilen işi yapmak sıradan ofis çalışanları için yeterli olabilir. Uzaktan çalışanlar olarak bununla asla yetinmemeli, size verilen işleri en iyi şekilde yapmanın ötesine geçip ‘bakın şurada da bir sorun vardı ve giderildi’ kafasına gelmelidir.

Söylüyorum ama kime söylüyorum derler ya! Ben kendime söylüyorum, siz de lazımsa kendinize alın.

Ey tembel Türk milleti, uyan! Dünya bir yere gidiyor, sen bir yerde duruyorsun.